Kurban Bayramı’na sayılı günler kala vatandaş kurbanlık fiyatlarını düşünürken, çiftçinin gündeminde ise açıklanacak buğday ve arpa alım fiyatları var. 2022 yılından bu yana her yıl Haziran ayının ilk haftasında açıklanan hububat alım fiyatlarının bu yıl ne zaman duyurulacağı belirsiz. Bayramdan önce mi, sonra mı açıklanacağı, mevcut siyasi tabloya göre şekillenecek gibi görünüyor.
Geçmiş yıllarda alım fiyatları “iyi” olacaksa, genellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kamuoyuna duyurulurdu. Şimdi bayram kapıda. Eğer fiyatları yine Cumhurbaşkanı açıklarsa, çiftçi hem bayramı hem fiyatı aynı anda kutlar. Ama açıklama bayram sonrasına kalır ve Erdoğan’dan gelmezse, o zaman çiftçi kötü habere hazırlıklı olmalı. Zira bu ülkede buğday alım fiyatlarının ölçülebilirliğini kişilere endekslemek kadar sağlıksız bir durum olamaz.
Kaldı ki bu yıl kurak geçen bir sezon yaşandı. Çiftçi ürün alsın ya da almasın, üretimin sürdürülebilirliği için en azından tatmin edici bir fiyat verilmesi gerekir. Ayrıca kuraklıktan ciddi zarar gören üreticinin de yaralarının sarılması şart. Sonuçta ürünü olmayan çiftçiye buğday fiyatı 20 lira olsa ne olur, 30 lira olsa ne yazar?
Ancak konuyu sadece hububat fiyatlarıyla sınırlı tutmak istemiyorum. 13 Mayıs’ta yaş çay alım fiyatı 25,44 TL olarak açıklandı. Ama o günden bugüne çayda verilen prim desteği hâlâ açıklanmadı. Bu kadar sürede tek bir yetkilinin çıkıp da “şu kadar prim verildi” dememesi, ister istemez fark prim desteğinin kaldırıldığı yönünde bir izlenim doğuruyor.
Neden böyle düşündüğümü açıklayayım. 2025-2027 yıllarını kapsayan ve Resmi Gazete’de yayımlanan Bitkisel Üretime Yönelik Destekleme Kararı’nda fark prim desteğiyle ilgili ciddi bir belirsizlik var. Önceki yıllarda hangi ürüne ne kadar destek verileceği açıkça belirtilirdi. Şimdi ise sadece “teklif edilebilir” deniliyor. Bu, kapısı açık bir cümle. Teklif edecek mi? Ne teklif edilecek? Kabul edilecek mi? Hangi ürünler destek kapsamında olacak ne kadar verilecek ne zaman ödenecek? Sorular çok, cevap yok.
Yaş çayda fark prim desteği bugüne kadar açıklanmadıysa, buğday, arpa, yulaf ve tritikale için de prim verilmeyeceği düşüncesi akla geliyor. Verilse bile artmayacak, hatta önceki yıllara göre düşürülebilir.
Peki buğday alım fiyatı ne olmalı? Geçen yıl ekmeklik buğday 9,25 TL, makarnalık ise 10 TL’ydi. Fark primi olmadan, çaydaki oran kadar bir artış yapılırsa ekmeklik 12,4 TL, makarnalık da 13,4 TL olur. Bu da serbest piyasa fiyatlarına denk gelir.
Aslında bu yıl fiyat artışında en büyük sorun, geçen yıl verilen düşük artıştan kaynaklanıyor. Yüzde 11–12 arasında kalan artış oranı hem beklentileri karşılamadı hem de üreticiyi zarara uğrattı. Bu yıl ne kadar artış yapılırsa yapılsın, çiftçi geçen senenin kaybını da birlikte telafi etmek isteyecek. Zaten son iki yılda üretim maliyetleri öyle bir noktaya geldi ki, bunu anlatmaya çalışmak bile zaman kaybı.
O halde gerçekçi olalım. Buğday bu ülkenin öz evladıysa, sahipsiz bırakmayacaksak, düşen borsa fiyatlarına karşı çiftçiyi koruyacak bir taban fiyat belirlenmeli. Eğer fark primi verilmeyecekse, bu kaynak kuraklık mağduru üreticilere yönlendirilmeli. Bu kadar açık.
Sonuç olarak evet, Türkiye’de buğday fiyatları şu an dünya ortalamasının ton başına 80 dolar kadar üzerinde. Ama içeride yeterli üretim yoksa, sanayici piyasadan çekilmeden, fiyatları baskılamadan hareket etmeli. Eğer her şeyi yine TMO’nun sırtına yüklerse, kamu alımlarının bu kadar yoğun olduğu bir ortamda hükümetin bir kararnameyle TMO’yu tek alıcı ilan etmesi sürpriz olmaz. O zaman herkes TMO’nun kapısına gider.
Açıkça söyleyeyim: Bu zor günlerde bana kalsa tek alıcı TMO olmalı. Buğday isteyen de arpa isteyen de TMO’ya gitsin.
Son günlerde yaptığım saha gözlemleri, tatmin edici bir fiyat oluşmayacağı yönünde. Hangi fiyat açıklanırsa açıklansın ne çiftçi ne de sanayici memnun olacak gibi duruyor.
Bu arada ithalatçılar da kendilerini fazla rahat hissetmesin. Türkiye’de tarımda işler artık öyle eskisi gibi yürümüyor.

