WEBAGRON - TARIMSAL İÇERİK PLATFORMU

Daha Fazla Gör

    Son Yazılar

    TARIMSAL DESTEKLERDE GERÇEK NE?

    Her yıl Ekim ayında başlayıp Aralık ayına kadar süren TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu toplantılarında, bakanlıklar ve bağlı kuruluşların bütçeleri tek tek ele alınır. Önceki yıllarda bütçenin nasıl harcandığı, gelecek yıllarda hangi alanlara ne kadar kaynak ayrılacağı tartışılır. Komisyon sürecinin ardından da bütçe, Meclis Genel Kurulu’nda oylanarak yürürlüğe girer.

    Bizi ilgilendiren kısmı ise kuşkusuz tarım sektörüdür. Bu yazıda, tarımsal desteklemelerin yıllar içinde nasıl değiştiğini birkaç temel parametre üzerinden anlatmaya çalışacağım. Çünkü çiftçi açısından devletin sağladığı destekler, her dönemde hayati bir öneme sahiptir.

    2006 yılında yürürlüğe giren 5488 Sayılı Tarım Kanunu, bu desteklerin nasıl verileceğini açıkça belirlemiştir. Ancak kağıt üzerindeki hükümle uygulama arasındaki fark, yıllardır tartışma konusudur.

    Kanunun 21. maddesi, “Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.” der. Yani çiftçiye verilecek desteğin alt sınırı bellidir. Ancak gelin görün ki, bu hüküm yıllardır uygulanmamaktadır.

    GSYH içinde tarım destekleri payı

    DESTEKLERİN GSYH İÇİNDEKİ PAYI: GERİLEMENİN ANATOMİSİ

    Rakamlar durumu net biçimde ortaya koyuyor.

    2002 yılında gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) içinde tarımsal desteklerin payı binde 5,1 düzeyindeydi.

    Kanunun çıktığı 2006’da bu oran binde 5,9, uygulamaya geçtiği 2007’de ise binde 6,2 seviyesine yükseldi.

    Ancak o yıldan sonra ibre tersine döndü. Bir daha o oranlara ulaşılamadı. 2020’den itibaren düşüş hızlandı ve bugün, çiftçi kanunen alması gereken desteğin yalnızca beşte biri kadarını alabiliyor.

    Bir örnekle somutlaştıralım: 2007’deki binde 6,2’lik oran bugün geçerli olsaydı, çiftçilere 480 milyar 690 milyon lira destek verilmesi gerekirdi. Oysa fiilen ödenen tutar 167 milyar 600 milyon lira civarında.

    Kanun eksiksiz uygulansaydı, toplam destek miktarı 772 milyar 570 milyon lira olacaktı.
    Yani bugün, AK Parti döneminde verilen tarımsal destekler, kendi dönemlerinin başındaki seviyenin üçte birine düşmüş durumda. 2002 yılıyla kıyaslandığında ise destek miktarı neredeyse yarı yarıya azalmış.

    MERKEZİ BÜTÇEDEKİ PAY: DÜŞÜŞÜN DEVAMI

    Bir başka veriye bakalım: “Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri İçinde Tarımsal Desteklemelerin Payı.”

    Tarım Kanunu öncesinde bu oran %2,7 seviyesindeydi. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra kısa süreli bir artış görülse de ardından sürekli bir düşüş yaşandı.

    2024 yılına gelindiğinde oran binde 8 ile tarihî bir dip seviyeye indi.

    2025 için bir miktar toparlanma beklense de 2026’da oranın binde 9 düzeyinde kalacağı öngörülüyor.

    Merkezi yönetim bütçe giderleri içinde tarıma ayrılan pay

    Yani merkezi bütçede tarıma ayrılan pay da AK Parti döneminde üçte bir oranında azaldı.

    2002’ye göre neredeyse yarıya inmiş durumda.

    FAİZ HARİÇ BÜTÇEDE TARIMIN PAYI: EN SERT GERİLEME

    Bir de işin daha çarpıcı yönü var: “Faiz Hariç Merkezi Yönetim Bütçesi İçinde Tarımsal Desteklerin Payı.”

    Malum, bütçenin önemli bir kısmı faize gidiyor. Geriye kalan, yani gerçekten halka harcanan bölümde tarımın aldığı paya baktığımızda tablo çok daha ağır.

    2002 yılında bu oran %2,8, Tarım Kanunu’nun çıktığı dönemde ise %3,6 seviyesindeydi.
    Bugün ise %1 civarında. Yani desteklerin reel anlamda dörtte biri kalmış durumda.

    Faiz hariç tarıma ayrılan pay

    SONUÇ: TARIM GERİLERSE, TÜRKİYE GERİLER

    Üç veriyi birlikte değerlendirdiğimizde tablo net:

    • Kanuna göre verilmesi gereken desteğin yalnızca beşte biri ödeniyor.
    • Merkezi bütçe içindeki pay üçte bir oranında azalmış.
    • Faiz hariç bütçe payı dörtte bire düşmüş.

    Nereden bakarsanız bakın, hangi istatistiği ele alırsanız alın: Tarım sektörünü iyi günler beklemiyor. Tarım kötüye giderse, ülke de iyiye gidemez. Çünkü bu topraklarda çiftçi ayakta kalmazsa, soframızda ekmek de kalmaz.

    Ekonomik sıkıntılarla, iklim krizinin baskısıyla mücadele eden çiftçi, borçla üretmeye çalışıyor. Ama borçlanmanın da bir sınırı var.

    Son iki yıldır nefes almakta zorlanan üreticiyi önümüzdeki yılın da rahatlatmayacağı görülüyor.

    Sonuç ortada: Bu gidişle kazanan yok, kaybeden hepimiziz.

    Benden söylemesi.

    Son Yazılar

    Önerilen Yazılar

    ×
    ×