WEBAGRON - TARIMSAL İÇERİK PLATFORMU

Daha Fazla Gör

    Son Yazılar

    “SUYUMUZ TÜKENİYOR” FARKINDA MIYIZ? 

    Ab-ı Hayat,

    Yaşam kaynağı,

    1992 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmesinden bu yana, her yıl farklı temalarla değerlendirilen 22 Mart Dünya Su Günü’nün bu yıl ki teması ”Yeraltı Suyunu Görünür Yapmak” olarak belirlendi.

    Birleşmiş Milletler, bu tema ile yalnızca yüzey suların değil, yer altı sularının da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor.

    Sanılanın aksine su tükenen bir doğal kaynak. İnsanlığın bitmeyen tükenmeyen talepleri suyu tüketiyor.

    SU ZENGİNİ OLMADIĞIMIZI KABUL EDELİM!

    Bugünün rakamlarına göre, Türkiye’nin 105 milyar metreküp kullanılabilir tatlı su varlığının olduğu ve yıllık toplam su tüketiminin ortalama 54 milyar metreküpe ulaştığı biliniyor. Kişi başı su tüketimi ise yıllık 1700 metreküplerden 1400 metreküplere kadar düştüğü, hatta turist ve mültecilerle 100 milyon nüfus baz alınarak hesaplama yapıldığında kişi başı su tüketiminin 1000 metreküp ve altı olduğu da ifade ediliyor. Yıllık kişi başı 1000 metreküp ve altındaki tüketim su tüketimi “su fakiri” demek. Yani güncel veriler ele alındığında, Türkiye’nin su fakiri olma sınırında ve yolunda olduğunu ifade etmemiz mümkün olabilir.

    GÖLLERİMİZ ÇÖLLEŞTİ

    Akdeniz Havzasında yer alan ülkemiz ciddi bir kuraklık tehdidi karşı karşıya kalmış durumda. Geçtiğimiz yıl, 2021 yılında beklendiğimiz yağışları alamadık, yalnızca bu da değil hem hidrolojik, hem meteorolojik hem de tarımsal kuraklığı yaşadık. Yeterince yağış alamadığımız geçen yıla karşın, bu yıl yeteri yağış almamız bizde önümüzdeki yılları garantileyemeyecek. Çünkü uzmanlar; küresel iklim krizi sebebiyle hava olaylarının aşırı derecede gerçekleşeceğini; soğukların aşırı soğuk, sıcakların aşırı sıcak, yağışlarınsa aşırı yağışlar şeklinde olacağını aktarıyor. Bununla birlikte yeterince yağış aldığımız dönemlerde bile olası aşırı hava sıcaklığı suyun buharlaşmasını hızlandıracağı için kuraklık, çölleşmenin başlayacağına dikkat çekiliyor. Bunun en çarpıcı örneği kuraklıkla savaşan göllerimiz. Su Politikaları Derneği’nin hazırladığı acı ama gerçek raporda, son 60 yılda 70’ten fazla sulak alanın tamamen kuruduğu, irili ufaklı 300’e yakın gölün ise yüzde 60’ının kuruduğu belirtiliyor.

    Nasreddin Hoca’nın maya çaldığı Akşehir Gölü, Burdur Gölü, Beyşehir Gölü, Eber Gölü, Acıgöl, kuruyan, kuraklıkla savaşan göllerden sadece birkaçı…

    Göller Yöresi’nin önemli sulak alanlarından biri olan Karataş Gölü, o yıllarda uzmanların ‘gölü tamamen kaybedebiliriz’ uyarılarına rağmen bugün gelinen noktada tamamen kurudu.

    ÜÇ VAN GÖLÜ BÜYÜKLÜĞÜNDE ALANI KAYBETTİK

    Geçtiğimiz 50 yılda 3 Van Gölü büyüklüğüne eş değer, 1,3 milyon hektar sulak alan kaybı yaşandı. Kaybolan sulak alanlarla birlikte su ekosisteminde yaşayan canlı türleri de yok oldu. Türkiye’nin en önemli ekosistemlerinden biri olan ve bir zamanlar Türkiye’nin en büyük ikinci gölü sayılan Tuz Gölü kuruyor. Su kaybı sebebiyle Tuz Gölü geçtiğimiz yıl, yüz binlerce yavru flamingoya, allı turnalara mezar oldu. UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan, 6000 kuş yuvalama alanı ve 279 bitki ve bakteri çeşidine ev sahipliği yapan Tuz Gölü ve göldeki canlı ekosistem yok oluyor.

    YERİN ALTI TÜKENİRSE ÜSTÜ DE TÜKENİR

    Yerin altı tükenirse üstü de tükenir! İnsanlık yüzey suları olduğu kadar, yer altı sularıyla da besleniyor. Şimdilik gördüğümüz tehlike yerin üstünde ( göller, nehirler, ırmaklar) ama asıl bir o kadar da büyük tehlike yerin altında. Önemli bir kısmı tarımsal sulamada kullanılan, sayıları 100 binleri geçen ve çoğu ruhsatsız olan sondaj kuyuları, yer altı sularını da tüketme noktasına getirdi. Çünkü yağmur ve kar yağışlarıyla yeterince beslenemeyen yer altı sularından bir de sondajla su çekilince, yerin altındaki suyun sonu da kaçınılmaz oluyor. Anadolu’da sadece bu sebeple; aşırı ve kontrolsüz yer altı su kullanımıyla oluşan obrukların sayısı 2 bini aşmış durumda.

    YANLIŞ POLİTİKALAR SUYU BİTİRDİ

    Sulak alanlar ve su döngüsü üzerinde yaşanan kaybın ve bu denli kuraklığın en büyük sebebi ebette iklim krizi.

    Susuzluk ve kuraklığı yalnızca iklim krizine bağlamak kolaycılık olmaz mı? Bugün bahsettiğimiz su sorununun en büyük sebebi başta tarım ve sanayi de uygulanan yanlış politikalar; tarımda halen devam eden sulama sistemleri ve kirlilik.

    Kimi kaynaklar içilebilir yani tatlı suların yüzde 77 – 78’inin kimi ise yüzde 73’ün tarımsal sulamada kullandığını söylüyor. Buradan hareketle içilebilir sularımızın en az yüzde 70’lik gibi büyük bir kısmını tarımda kullanılıyor. Geri kalan tüketimin yüzde 16’sı haneler ve yüzde 11’i sanayi tarafından gerçekleştiriliyor. Özellikle artan nüfus gıda talebi tarımda su tüketimini daha da yükseltiyor.

    Asıl mesele de burada başlıyor zaten! Sorun; içilebilir suların büyük bir kısmının tarımsal üretime ayrılmasıyla birlikte, bu suların hangi yöntemlerle tarımsal üretiminde kullanıldığı sorunu. Çünkü tarımda mevcut sulamanın yüzde 75’i ne yazık ki hâlâ yüzey sulama, vahşi sulama yöntemiyle yapılıyor. Bu oran yağmurlama sulamada yüzde 18 iken, damla sulama yöntemiyle yapılan tarımsal üretim sadece ve sadece yüzde 7’lik dilimi oluşturuyor.

    ÇÖZÜM; ÖNCE TARIMDA SU YÖNETİMİ

    “Modern Sulama Sistemlerine Geçmek Zorunluluk Olmalı”

    Yerin altında üstünde sulak alanlarımızda yok olma tehdidi, canlı ekosistem kayıplar, susuzluğun tetiklediği kuraklık, kuraklığın tetiklediği susuzluk…

    Yaşadığımız su ve kuraklık sorununda çözümünün kilit noktası “tarım”. Tarımda su tasarrufu demek, içilebilir sularımızın 3’te 2’sinde tasarruf demek. Çünkü sularımızın büyük bir kısmını kullandığımız tarım sektöründe hâlâ tasarruftan bahsedemiyoruz. Kaderine terk edilen çiftçilerimiz suya erişebilmek için yağmur duasına çıkmaktan veya kendilerine müjdelenen ama yapımının tamamlanması yılları bulan barajları beklemekten öteye gidemiyor. (Yapımı tamamlanmamış barajlar demişken bakalım; KOP, GAP, DOKAP ve DAP gibi projeler biran önce tamamlanmayı bekliyor.)

    Bugün 23 milyon hektarlık tarım arazilerimizin sadece 8,5 milyon hektarlık kısmı sulanabilir arazi niteliğinde. Sulanabilir arazilerimizin 6,5 milyon hektarlık kısmı sulamaya açılmış durumda. Yapımının tamamlanması beklenen barajlarla birlikte birçok yeni alan da sulamaya açılmış olacak. Ancak su yönetimini, sadece baraj yapımı ile suyun toprakla buluşması olarak görmemeli, tarla içi sulama sistemlerinin entegrasyonuyla su yönetimini ele almalıyız. Bunun için, çiftçilerin tarımsal üretimde büyük oranda su tasarrufu sağlayabileceği tarla içinde basınçlı/ modern sulama sistemlerinin kurulabilmesi için gerekli finansman ve altyapısal desteğin bir an evvel sağlanması öncelikli koşullar arasında.

    Kapalı sistemlerin yanı sıra, su yönetiminde suyun kaynağı nehirleri, sulak alanları ve yer altı sularını daha etkin korumayı sağlayacak yöntemlerin uygulanması için gerekleri kararların alınması ve yasal zeminde hayata geçirilmesi, sanayide altyapısal değişimlerin yapılması, yerel yönetimlerle iş birliğinde kentlerde kayıp- kaçak suların önlenmesi, atık suların geri dönüştürülmesi, okul öncesi ve ilk okul temel düzeyi olmak üzere çocuklarda su tasarruf bilincinin oluşturulması ve 7’den 70’e toplumun tüm kesimine suyun tükenebilir bir kaynak olduğunun anlatılması su yönetimi için tercih değil “zorunluluk” olmalı.

    Son Yazılar

    Önerilen Yazılar

    ×
    ×