Bitkilerin sağlığını ciddi ölçüde tehdit eden hastalık türlerinden biri olan çeltik yanıklığı özellikle pirinç üreticileri için büyük sorun oluşturmaktadır.
Fungal hastalık türleri arasında yer alan ve hem dünyada hem de ülkemizde çeltik yetiştiriciliği yapılan yerlerde görülen çeltik yanığı, ürünlerin verim ve kalitesinde önemli kayıplara neden olarak üreticileri zor durumda bırakmaktadır.
Hastalığa yol açan mantarın oluşması için elverişli çevresel koşulları sunan nemli ve sıcak havaların yanı sıra, bilinçsiz azot ve gübre kullanımı gibi faktörler de çeltik yanıklığına neden olmaktadır.
Yapraklarda küçük kahverengi noktalar halindeki belirtilerle başlayan ve bitkinin farklı kısımlarına da yayılan bu hastalık, hastalığa neden olan koşulların sürmesi halinde tarlanın tamamının kaybedilmesine bile yol açabilmektedir.
Bitkilere verdiği hasarın yanı sıra ekonomik açıdan da büyük kayıplara yol açan bu hastalığın etkisi, salgın olan dönemlerde ciddi boyutlara ulaşmaktadır.
Görüldüğü ana bitki olan çeltiğin yanı sıra çeşitli ot ve saz türlerinde de ortaya çıktığı bilinen bu hastalıkla mücadele etmek için hem kültürel hem de kimyasal alanda eş zamanlı müdahalelerin yapılması gerekmektedir.
Bu yazıda, çeltik yanıklık hastalığı nedir, hangi koşullarda gelişir ve hangi bitkilere bulaşır, belirtileri nelerdir gibi sorular yanıtlanmış, ayrıca hastalıkla mücadele yöntemleri hakkında da bilgilendirme yapılmıştır.
ÇELTİK YANIKLIĞI HASTALIĞI NEDİR?
Pirinç üretimi açısından küresel çapta en çok kayba yol açan ve en yaygın görülen hastalıkların başında gelen, kurt boğazı, sam vurması, pas veya bruson gibi isimlerle de bilinen çeltik yanıklığı, bilimsel adı Magnaporthe oryzae (eski adıyla Pyricularia oryzae Cavara) olan agresif bir fungusun yol açtığı bir hastalıktır.
Ascomycota mantar grubunda yer alan, sporları 1-3 bölmeli ve armut şeklinde olan bu fungus, kışı çeltik tohumlarında, hasat sonrası tarlada kalan bitki artıklarında veya darıcan (Echinochloa crusgalli Roem et Schult) gibi yabani buğdaygillerde misel formunda geçirirken, sporlarını meydana getirmektedir.
İlk başta renksiz olan bu sporlar, bir başka ismiyle konidiler, yaşlandıkça koyu zeytin rengine dönmekte ve boyutları 6,6 – 12,6 µm (genişlik) × 14,4 – 35,4 µm (uzunluk) arasında değişiklik göstermektedir.
Bu sporlar, konidiofor denilen ince bir sapın ucunda oluşmakta ve bunların sapla birleştikleri yerde hilum adı verilen bir çıkıntı meydana gelmektedir. Sonrasında olgunlaşan sporlar hilum adı verilen bu kısımdan koparak rüzgar ve sulama suyu yoluyla sağlam bitkilere hızla yayılarak sekonder enfeksiyonlara yol açmaktadır.
Çeltik üretimi yapılan tüm bölge ve ülkelere yayılmış durumda olan çeltik yanıklığının, temmuz ve ağustos aylarında yağış yaşanması halinde ülkemizdeki görülme sıklığı da artış göstermektedir.
ÇELTİK YANIKLIĞI HASTALIĞI HANGİ KOŞULLARDA GELİŞİR?
Çeltik yanıklığı hastalığının gelişmesinde genellikle, 25-28°C arasında yüksek sıcaklık, %85-100 oranında nem ve çeltik bitkisinin maksimum kardeşlenme döneminden sonraki yağışlı gün sayısı rol oynamaktadır. Buna karşın hastalığın 20°C’nin altındaki düşük gece sıcaklıklarında geliştiği de gözlemlenmiştir.
Ayrıca, sis veya çiy gibi gün içinde meydana gelen etmenlerin yol açtığı rutubetli ortamın, bitkilerin yaprakları üzerinde günün geç saatlerine kadar varlığını koruması da hastalığın oluşması ve yayılması için uygun bir ortam hazırlamaktadır.
Bu çevresel koşulların yanı sıra, hastalığın ortaya çıkmasında bazı bilinçsiz uygulamalar da rol oynamaktadır. Örneğin, azotun yüksek dozda veya zamansız uygulanması, dengesiz gübreleme sonucu oluşan fosfor eksikliği, sık veya geç ekim yapılması, mahsulün susuz bırakılması gibi kültürel faktörler hastalığın gelişimine yol açabilmektedir.
ÇELTİK YANIKLIĞI HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Çeltik yanıklığı hastalığı, fide aşamasından başlayarak bitkinin salkım oluşumuna kadar farklı evrelerde çeşitli belirtilerle kendini belli etmektedir.
Başlangıçta yapraklarda küçük ve ortası gri-bej veya saman sarısı, etrafları ise kahverengi bir halka ile çevrili olan noktalar şeklinde ortaya çıkan bu belirtiler, özellikle hassas bitki türlerinde hızla ilerleyerek tüm yaprağın kurumasına neden olabilmektedir.
Bitkilerde yaprak, yakacık, kın, boğum, salkım, salkım boğumu ve tane kavuzu yanığı gibi farklı şekillerde ortaya çıkan ve iğ veya baklava dilimi şeklinde iki ucu sivri bir görünüme sahip olan bu belirtiler, genellikle temmuz ayı itibarıyla kendisini göstermeye başlamaktadır.
Yakacık enfekte olduğunda ise iplikle sıkılmış gibi bir görünüme sahip olmakla birlikte, uzunlamasına gelişen ve belirli bir şekle sahip olmayan buradaki lekeler yaprak kınına doğru da yayılabilmekte ve yapraktakilerden daha farklı görünmektedir.
Yağ lekelerini andıran sap üzerindeki lekelerin üzerlerinde ise petrol yeşili renkte küf gelişmektedir. Bu kısmın üst tarafından çekilmesi durumunda bitki boğum kısmından kopmakta, boğumun alt kısmında kalan tarafı sağlam bile olsa çoğunlukla buradaki boğumlarda da doku yumuşaması oluşmaktadır.
Bu yumuşamayla başlayan ve ilerleyen zamanda bu kısımların da kahverengileşmesi ve siyahlaşmasıyla meydana gelen ve “boğum enfeksiyonları” denilen bir durum meydana gelmektedir.
“Salkım boğum yanıklığı” denen, salkım oluştuktan sonra salkımın hemen altındaki boğumda enfeksiyon görülmesi durumunda ise, salkım normal yeşil rengini kaybederek mavi-yeşil arası bir renk almakta ve bitkinin boyun kısmı yumuşayarak salkımın çökmesine neden olabilmektedir.
Boyun enfeksiyonu ise kavuzların oluşumunu doğrudan etkilemektedir. Bu durumda, ya hiç tane olmayan, içi tamamen boş kavuzlar oluşmakta ya da oluşan ince, cılız, tebeşir renginde ve pazar değeri olmayan taneler meydana gelmektedir.
Hastalık başlangıçta, tarlanın azotlu gübrenin fazla kullanıldığı veya daha sık ekim yapılan kısımlarında, 1-2 m çapında çökmüş haldeki ocaklar olarak dikkati çekmektedir. Hastalığın gelişmesi için uygun koşulların devam etmesi halinde, bu ocakların çapı büyümekte ve hastalık giderek yayılmaktadır.
Hastalığın bitkinin besin alımını ve fotosentez kapasitesini düşürerek genel sağlık durumunda gözle görülür bir bozulmaya veya kontrolsüz bir ilerlemeyle tarlanın tümünü kaplayarak nihayetinde ciddi verim kaybına yol açması, üreticilerin tarlada düzenli ve dikkatli kontroller yapmasını zorunlu kılmaktadır.
ÇELTİK YANIKLIĞI HASTALIĞININ VERİM VE EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Çeltik yanıklığının tarımsal verim üzerindeki etkileri, üreticiler için doğrudan ve büyük ölçüde ekonomik kayıplara yol açmaktadır.
Hastalığın neden olduğu en önemli etki, yaprak lekeleri ve yaprak kurumasına bağlı olarak fotosentez sürecini olumsuz etkilemesi ve bitkinin besin üretimini ciddi şekilde azaltıp bitkinin gelişimini yavaşlatmasıdır.
Özellikle salgın olan dönemlerde hastalığın etkileri son derece yıkıcı sonuçlara yol açmaktadır.
Örneğin 1953 senesinde Japonya’da 800.000 ton, 1960-1961 döneminde Yunanistan’da da 266.000 ton zarara neden olan bu hastalığın, ülkemizde Karadeniz Bölgesinde farklı çeltik türlerinde ürünün %25-75’inin, Güneydoğu Anadolu’da ise ortalama %8,33’ünün kaybedilmesine yol açtığı uzmanlar tarafından kaydedilmiştir.
Ayrıca ülkemizde çeltik yanıklığı hastalığının sadece Karadeniz’de değil, çeltik üretiminin yapıldığı Akdeniz, Ege, Karadeniz, Trakya, Orta ve Güneydoğu Anadolu gibi bölgelere de yayıldığı aktarılmıştır.
Bu durum, çeltik yanıklığı ile mücadele etmenin sadece bitkiyi koruma değil, aynı zamanda tarımsal sürdürülebilirlik ve ekonomik stabilite açısından da kritik olduğunu göstermektedir.
ÇELTİK YANIKLIĞI HANGİ BİTKİLERE BULAŞIR?
Hastalıkla mücadele etmede, çeltik yanıklığının hangi türlere bulaştığını bilmek, hangi bitki ve yabancı otlara dikkat edilmesi gerektiğini tespit edebilmek açısından kritik öneme sahiptir.
İsminden de anlaşılacağı üzere, bu hastalığın başlıca konukçu olduğu bitki türü çeltiğin kendisidir. Bununla birlikte, ülkemizde yapılan saha çalışmaları ve araştırmalar sırasında Karadeniz ve Orta Anadolu bölgelerinde Darıcan (Echinochloa crus-galli Roem et Schult), Adi kamış (Phragmites communis Trin.), Topalak (Cyperus fuscus), Sivri dikenli saz (Scirpus mucronatus L.) gibi bazı yabancı ot ve saz türlerinde de çeltik yanıklığı hastalığına rastlanmıştır.
Küresel ölçekte ise Çayır tilki kuyruğu (Alopecurus pratensis L.), Domuz ayrığı (Dactylis glomerata L.), Cin darısı (Setaria italica L.), Kum darısı (Panicum miliaceum L.), Mavi ayrık (Agropyron intermedium), Arpa (Hordeum vulgare L.), Kılçıksız brom (Bromus inermis L.) gibi çeşitli yabancı ot ve tahıl türlerinde de bu hastalık tespit edilmiştir.
ÇELTİK YANIKLIĞI HASTALIĞIYLA NASIL MÜCADELE EDİLİR?
Çeltik yanıklığı ile mücadelenin başarısını belirleyen en önemli etken, hastalık ortaya çıkmadan önce alınan önleyici tedbirlerdir. Alınacak bu önlemler, hastalığın yayılmasını engellemede ve ekonomik kayıpları minimize etmede kritik öneme sahiptir.
Öncelikle, hastalığın görülmediği bölgelerden temin edilmiş sağlıklı tohumların kullanılması ve tohumların kalitesinden emin olunması gerekmektedir.
Bunun yanı sıra, çukur, nemli, çok gübreli ve rüzgarlara kapalı tarlalar, hastalığın yayılmasına neden olan koşullara yol açacağından, bu tür alanlara dayanıklı veya hastalığa az duyarlı çeltik çeşitlerinin ekilmesi önerilen tedbirler arasında yer almaktadır.
Hasat sonrası tarlada anızın ve enfekte olmuş bitki artıklarının temizlenmesi ve bozulması, fungusun kışı geçireceği ve ilkbaharda enfeksiyon kaynağı olacak alanları yok edeceğinden atlanmaması gereken önemli bir ayrıntıdır.
Buna ek olarak, tek taraflı, özellikle nitratlı ve fazla azotlu gübre uygulamalarından kaçınılması da üreticilerin dikkat etmesini gerektiren bir konudur. Sulama konusunda ise, suyun soğuk olmamasına özen gösterilmesi, eğer artezyen suyu kullanılıyorsa, suyun göllendirilerek veya tarlada dolaştırılarak sıcaklığının artırılması gerekmektedir.
Tarım aletlerinin ve ekipmanlarının düzenli olarak temizlenmesi, hastalık sporlarının tarlalar arasında taşınmasını önleyen basit ama etkili bir hijyen kuralıdır.
Ekim zamanının da yerel iklim ve toprak koşullarına en uygun şekilde planlanması gerekmektedir. Sık veya geç ekimlerden kaçınılması, bitkinin sağlıklı gelişimini destekleyerek, hastalığa karşı dayanıklılığı artırdığından büyük önem taşımaktadır.
Bu proaktif önleyici tedbirler, kimyasal mücadele ihtiyacını azaltarak maliyetleri düşürmekte ve sürdürülebilirliği desteklemektedir.
Kültürel mücadele ve önlemler dışında, yeşil aksam ilaçlaması ile yapılan kimyasal mücadele de çeltik hastalığı müdahalesinde izlenen yöntemlerden biridir.
Buna karşın, önceki senelerde kullanılan cıvalı tohum ilaçları, insan ve çevre sağlığına zararları nedeniyle yasaklanmasının ardından, günümüzde tohum ilaçlaması için önerilen alternatif bir ürün bulunmamaktadır, ancak bu alandaki araştırmalar sürmektedir.
Yeşil aksam ilaçlaması adı verilen bu uygulamaya, hastalık belirtileri tarlada ilk görülmeye başlandığı anda yani erken dönem belirtileri ortaya çıktığında başlanması gerekmektedir.
İlk ilaçlamayı takiben, ilacın etki süresine ve enfeksiyonun seyrine bağlı olarak 10 gün ara ile ikinci, hatta gerekirse üçüncü uygulamaların yapılması gerekebilmektedir.
Kimyasal mücadele sırasında en önemli hususlar, ilaçların etiketinde belirtilen dozaj ve uygulama zamanına titizlikle uyulması, pülverizatör veya atomizör kullanılarak tüm bitki aksamına eşit şekilde ulaşılmasının sağlanması ve bitkiye mekanik hasar vermekten kaçınılmasıdır.
Uygulamanın ardındaki süreçte, ilaçlamadan 10 gün sonra veya ilacın etki süresi biliniyorsa bu süre dikkate alınarak tarladaki etkinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu doğrultuda, tarlayı temsil edecek şekilde 1/4 m²’lik çemberler rastgele seçilmeli, 10 dekara kadar olan alanlarda 15, daha büyük alanlarda 20 kez bu çemberler uygulanmalıdır. Sonrasında tek tek incelenen her çemberdeki bitkiler için gruplandırma skalası elde edilmektedir.
İlaçlama öncesi ve sonrasında tarladaki hastalık seviyeleri karşılaştırılarak uygulamanın başarısı değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, yapılacak değerlendirmeler sırasında çevresel faktörler, komşu tarlaların durumu ve ilaçlama gibi diğer etkenler de gözden kaçırılmamalıdır.
Çeltik yanıklık hastalığına karşı önerilen ancak tavsiye edilen dozlarda ve uygulama tekniklerine uygun olarak kullanılması büyük önem taşıyan ilaçlardan bazılarının etkili madde adı, oranı ve formülasyon dozu (Preparat) sırasıyla şöyledir:
- Carbendazim 50 W.P 150 g
- Benomyl 50 W.P 60 g
Özetle; hastalığa uygun çevresel koşulların oluşması ve gereken önlemler alınmaması sonucu ciddi ürün ve verim kayıplarına yol açabilen tehlikeli bir hastalık olan çeltik yanıklığı hem ülkemizde hem de dünyada özellikle pirinç üretimi yapılan yerlerde görülmekte ve üreticilere zorluk yaşatmaktadır.
Bu nedenle bilinçli üretim yapılması, gerekli kültürel uygulamalarla önlem alınması ve ihtiyaç halinde kimyasal mücadele ile hastalığa müdahale edilmesi tarladaki ürünleri kurtarmak ve üretimde sürdürülebilirliği sağlamak için kritik önem taşımaktadır.
Tarım Yazarı, Selma Gül Aksin