Dr. Sami Dura
Bir yandan ekolojik tahribat giderek derinleşirken, diğer yandan çevrenin korunmasına ilişkin çözüm önerileri, çeşitli konularda ilgi oluşturan çalışmalar meydana getirmiştir. Bu doğrultuda kentsel sürdürülebilirliğe dair araştırmalar ve gelişen teknoloji çerçevesinde yeşil çatı yüzeyleri önemli bir bileşen olarak ele alınmaya başlanmıştır. Bu noktada “yeşil çatı”lar, hava kalitesini iyileştiren, kentsel ısınmayı azaltan, yağmur suyunu tutarak şehirlerin alt yapısına binen yükün azalmasına olanak tanıyan, bir aktivite ve yaşam alanı olarak da kullanım sağlayan önemli sistemlerdir.
Çatıların bitkilendirilerek yeşillendirilmesine aslında oldukça eski devirlere de rastlanmaktadır. Yapılan araştırmalarda, çatı bahçesi olgusu yaklaşık M.Ö. 6000 yıllarında yapılan Babil’in Asma Bahçeleri’ne kadar ulaştığını göstermektedir. O günkü yapım amaçları sadece doğaya özlem ve tanrının gökyüzündeki katına yaklaşmak ve ona yakın olma felsefesine dayalı olsa da, bugün bizler için kentlerin gelişmesinin yarattığı ekolojik sorunların çözümünde oldukça önemli bir yere sahiptir. Babil’in Asma Bahçeleri’nden sonra, çatı bahçelerinin yeniden gündeme gelmesinde, 1867 yılında Paris’te yapılan Dünya sergisi etkili olmuştur. Carl Rabite adlı bir yapımcının Berlin’deki evinin çatısı için düşündüğü bahçenin alçıdan maketinin bu sergide sunulması, çatı bahçelerine olan güncel ilgiyi uyandırmıştır. 1930 yılında Mimar Harry Maasz insanların çatılardaki bahçeler aracılığıyla geçiş yapabildiği, çatıların şehirlerin üzerini yeşil bir cennet gibi kaplayacağını ileri sürmüştür. Bu hareketin önemli bir temsilcisi olan Le Corbusier de yeşil çatının modern mimarideki 5 elemandan biri olduğunu açıklamıştır. Yeşil çatı teknolojisindeki teknik ilerlemeler ile beraber başta insanlar olmak üzere tüm canlıların güneşe, havaya ve ışığa olan ihtiyacı artan biçimde gündeme gelmiş ve akabinde de yeşil çatı söylemi hayatın içindeki yerini almıştır.
Günümüzde yabancı ülkelerde yaygınlaşan bir kullanıma sahipken özellikle Türkiye’de kullanımlarının azlığı dikkati çekmektedir. Yeşil çatıların faydalarına karşın uygulama alanlarının henüz tam gelişmemiş olması, konuyu araştırmaya ve incelemeye değer kılmaktadır. Hızla tükenen doğal kaynakların varlığı insanoğlu için çözüm arayışlarını zorunlu hale getirmiştir. Bu noktada ortaya atılan düşünce, doğal kaynakların yok olmadan, gelecek kuşaklar da gözetilerek bu kaynakların geleceğe aktarılmasının sağlanması olarak da bilinen sürdürülebilir kalkınma anlayışıdır.
Bu amaçla, Ekvatorun Quito kentinde hem kırsal bölgelerin hem de kentlerin, şehirlerin ve diğer insan yerleşimlerinin sürdürülebilir kalkınmasına yönelik küresel politik taahhüdü “yeniden canlandırmak” için 17-20 Ekim 2016 tarihlerinde düzenlenen “Habitat III” konferansında “Ekolojik ve esnek şehirleri ve insan yerleşimlerini teşvik etmek, sürdürülebilir tüketim ve üretim modelleri geliştirmek, ekosistemleri ve biyoçeşitliliği korumak, iklim değişikliğinin etkisine adapte olmak ve kentsel sistemlerin fiziksel, ekonomik Kentsel sürdürülebilirlik kapsamında Yeşil Çatı uygulamaları sosyal stres ve şoklara karşı direncini arttırırken iklim değişikliğinin etkisini azaltmak” gibi kentsel sürdürülebilirliği arttırıcı çalışmalara odaklanılmıştır. Almanya, yeşil çatı uygulamalarını mevzuat ve diğer düzenlemeler ile teşvik ederken, Japonya Asya’da yeşil çatı uygulamalarında önemli bir oyuncu haline gelmiştir. Hatta günümüzde sıfırdan yapılan bütün yapılarda çatı yüzey genişliklerinin minimum %20’lik kısmının yeşillendirilmiş olmasını mecburi kılmıştır.
Yeşil çatı kavramı; çatı yüzeyindeki her türlü bitkilendirme amaçlı uygulamayı içermekte olup özel olarak yerel, sosyal ve ekolojik faydaları en üst seviyede sağlayıp denegelemek üzere dizayn edilen, yüzey alanının su geçirmeyen katmanla kaplı ve bunun üzerindeki toprak ve bitkisel unsurlarla kaplı alanı ifade etmektedir. Yeşil çatı sistemlerinin içinde kök koruyucular, su tutucular, drenaj katmanı, filtreleme katmanları, substrat ile bitki örtüleri bulunur.
Bitkiler ile oluşturulan bu sistemler; çatıda kullanılacak olan bitkilerin türlerine ve bitkilerin optimal bir şekilde yaşamaları için gereken alt sistem elemanlarının niteliklerine göre 2 gruba ayrılabilmektedir. Bunlar bitkilendirme yöntemlerine göre intensif (yoğun) çatı sistemler ve ekstensif (seyrek) çatı sistemleri olarak karşımıza çıkmaktadırlar. İntensif sistemler derin yetiştirme özelikleri sağlamasından dolayı önemli bitkisel ürünlerinde rahatlıkla yetiştirilmesine olanak vermektedir. Yani bitkilendirme açısından yoğun yeşil çatı sistemleri bitkisel gıda üretimine imkan verebilir, sistemin taşıyıcı alt katman elemanlarına bağlı olarak da bakım ihtiyacı yüksek olan ağaçlar, çiçekler ve çalılar bu çatılarda yerini almaktadır. Ekstensif(seyrek) çatı sistemleri ise ince toprak derinliğine sahip sistemlerdir. Ekstensif (seyrek) sistemler, az sulama gerektiren ya da hiç sulama gerektirmeyen bitkileri içeren çatıdaki doğal bir örtüdür. Ekstensif (seyrek) yeşil çatıdaki bitki çeşitleri sedum ve kır çiçekleri gibi çim, ot ve özlü bitkilerden oluşur. Binada bir yeşil çatı sistemi uygulandığı takdirde kışın ısınmaya yazın da serinlemeye harcanan enerjiyi ve dolayısıyla da genel maliyeti düşürmek mümkündür. Çünkü uygulanan bir yeşil çatı içerisinde barındırdığı bitki ve bitkilerin yaprak yüzey alanları, toprak vb. elemanlar sayesinde yalıtım ve izolasyon görevi de yapmaktadır. Bitki kaplı bu çatılar, mevcut çatılardan ortalama %10 daha verimlidir. Ayrıca yeşil çatı sistemleri yüzey sıcaklıklarının azalmasında, evapotranspirasyon ve gölgeleme etkileri ile de katkı sağlamaktadır. Hepsinden önemlisi yeşil çatılar kent insanına çatılarında meyve ve sebze yetiştirebilme imkanları oluşturmaktadır. Bu anlamda, yeşil çatılar ekolojik açıdan dikkate değer yararlar sunmaktadırlar. Yeşil çatılar üzerlerinde barındırdığı bitkiler sayesinde kuşlar ve böcekler için yaşam alanı oluşturmakta, fotosentez ile karbondioksiti çekmesinin yanı sıra diğer kirlilikleri de emerek havayı arındırmakta, oksijen üretmekte, buharlaşma yoluyla havaya serinlik vermektedir. Biyolojik çeşitlilik açısından bakıldığında ise, yeşil çatıların yerli bitkiler, kuşlar, sürüngenler, arılar, kelebekler, örümcekler, böcekler, çekirge, sinekler ve yarasalar da dahil olmak üzere birçok türe ev sahipliği yaptığı görülmüştür. Bina sayılarına göre değişmekle birlikte bir kentte bulunan yapıların %50’si ile %60’ının çatı sistemleri bitkilendirildiği takdirde 12ºC ‘ye varan sıcaklık düşüşlerinin elde edilebileceği öngörülmektedir. Almanya’da yapılan araştırmalar, yeşil çatıların binalardaki elektromanyetik radyasyonu önemli seviyede bertaraf ettiğini vurgulamaktadır. İnsanlar üzerinde yeşil çatıların gerek psikolojik gerek de toplumsal yönden oluşturdukları olumlu etkileri dikkate değer düzeydedir. Açık alanlar, yeşil doğal çevreler, insanların streslerinden arınmasına yardımcı olan yerlerdir. Bu yeşil alan kavramı, sağlık konularında gerek fiziki gerek de mental olarak önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, yeşil çatıların ekonomik faydaları değerlendirildiğinde, çatı ömrünü uzatması, enerji tasarruflarını arttırması ve yalıtım elemanıymışçasına hareket edebilmesi, izolasyon ve su yalıtım elemanlarının işlev ömürlerini uzatması ve kentlerde çatı meyveciliği ya da sebze tarımına fırsat vermesi iktisadi anlamda temel katkılar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Buda mevcut sorunlarla uğraşan şehirler için en akılcı ve uygulanabilir çözüm olarak karşımızda durmaktadır.