Prof. Dr. Kubilay Kurtuluş BAŞTAŞ
Selçuk Üniversitesi Tarım ve İklim Değişiklikleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
S. Ü. Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi
1. GİRİŞ
Dünya, varoluşundan beri coğrafyası sürekli değişime uğramış ve bu değişimlerin neticesi doğal dengedeki bozulmalar meydana gelmiştir. Bu süreçte sürekli değişen meteorolojik koşullar beraberinde sosyo-ekonomik, çevresel, toplumsal vb. pek çok problemi de beraberinde getirmiştir. Sanayi Devrimi’nden başlayarak 2000 yılına kadar artan fosil yakıt kullanımı, sanayileşme, hızlı nüfus artışı ve ormansızlaşmanın dünya genelinde ortalama 1 oC’lik sıcaklık artışına neden olduğu bilinmektedir. Yirmi birinci yüzyılda dünyanın iklimsel yapısında bozulmaların olduğu iklim bilimciler tarafından kabul edilmektedir.
İklim değişikliği, doğal iklim olaylarına ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişiklik olarak tanımlanmaktadır. İklim değişikliği etkilerinin gösterildiği bir çok raporda, 2050 yılına kadar iklim değişikliklerinden dolayı 143 milyon kişinin göçe zorlanacağı, toplu yaşam alanlarındaki yaklaşık 350 milyon insan şiddetli kuraklık nedeniyle su kıtlığıyla karşı karşıya kalacağı ve bu süreçte küçük buzulların tamamen eriyeceği ve büyük olanların %30-70 arasında eriyeceği öngörülmektedir. Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre iklim değişikliği bağlantılı sel, kuraklık, sıcak hava dalgası gibi aşırı hava olaylarının 1980 – 2017 yılları arasında Avrupa genelinde yaklaşık 453 milyar Euro’luk ekonomik kayba neden olduğu rapor edilmiştir ve bu etkilerin katlanarak artacağı da tahmin edilmektedir. BM’ye bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin 2021 raporunda; küresel ısınmada 1,5 oC artış sonucunda; daha çok sayıda sıcak dalgalar, daha uzun süren ılıman mevsimler ve daha kısa süren soğuk mevsimler yaşanacağı vurgulanmaktadır. Isınma bu hızla devam ederse 100 yıl içerisinde dünya genelinde tüm bitki ve hayvan türlerinin yaklaşık %30’unun yok olacağı, ani sel baskınlarının her yıl 2,5 milyon kişinin ölümüne yol açacağı tahmin edilmektedir.
Küresel ısınma ile birlikte, dünyanın ve hatta bir ülkenin bir bölgesinde aşırı sıcaklıklar, orman yangınları, su kaynaklarının azalması ve kuraklık/çölleşme yaşanırken, diğer bir bölgesinde ise şiddetli kasırga ve fırtınaların ardından gelen seller görülmektedir. Araştırıcılar tarafından ekosistemlerin değişmesi ile birlikte, biyo-çeşitliliğin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacağı ve gıdaların üretiminde küresel anlamda yaşanan problemler sonucunda daha fazla yoksulluk ve hastalık ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir.
Dünya su döngüsü; suyun, okyanuslardan atmosfere, karaya, nehirlere ve göllere ve ardından yeniden denizlere ve okyanuslara dönüşü şeklinde gerçekleşmektedir. İklimsel değişiklikler nedeniyle bazı bölgelerde su döngüsü yoğunlaşarak şiddetli yağışlara ve dolayısıyla sel/taşkınlara neden olurken iken diğer bölgelerde ise tehlikeli kuraklıkların yaşandığı belirtilmektedir. Bu değişiklikler, kışın artıp yazın azalan nehir akıntıları ile birlikte, su kalitesi ve tatlı su sistemleri üzerinde önemli etkilere sahip olmaktadır. İklim değişikliğinin tetiklediği bu değişikliklerden bazıları su habitatları üzerindeki kirlilik dahil diğer baskıları şiddetlendirmektedir. Örneğin azalan yağış nedeniyle daha yavaş bir nehir akışı, kirliliği seyreltmek için daha az su olacağından, daha yüksek kirletici konsantrasyonları ile sonuçlanmaktadır. Akdeniz’in, yüksek buharlaşma ve düşük yağış nedeniyle sıcaklıklarda ve ayrıca tuzlulukta bir artış yaşayacağını tahmin edilmektedir. Kıyı bölgelerindeki yerleşim merkezleri ise yükselen deniz seviyeleri ve şiddetleri artan fırtınalardan önemli düzeyde etkilenmektedir. IPCC raporlarında; mevcut önlemlerin, yaklaşan tehlikeyi önleme ve azaltmada yeterli olmayacağını vurgulamışlar, tüm dünya için ise yaşam tarzımız ve tüketimlerimiz yeniden tanımlanmalı uyarısında bulunmuştur.
2. KURAKLIK SORUNU
Yeryüzünde yaklaşık 1,35 milyar km3 su bulunmakta olup %97,5’i tuzlu sulardan oluşmaktadır. Kullanılabilen su miktarı ise dünyadaki su varlığının %1’lik kısmı ile sınırlıdır.
Kuraklık, yağışların kaydedilen normal düzeylerin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu arazi ve su kaynakları ile üretim sistemlerini olumsuz olarak etkileyen ve ciddi hidrolojik dengesizliklere yol açan doğal bir olaydır. Uzmanlar tarafından, gözlenen 28 çeşit meteorolojik afet arasında en önemlilerinden biri olan ve temelinde bir doğa olayı olarak belirtilen kuraklık, sadece küresel iklim değişikliğine bağlı olmayan doğal bir afet türü olarak ifade edilmektedir.
Kuraklık, başlangıç ve bitiş tarihinin belirsiz oluşu, kümülatif olarak artış göstermesi, aynı anda birden fazla kaynağa olan etkisi, ekonomik boyutunun yüksek olması ve insan faaliyetleri ile yakından ilişkili olması gibi özellikleri sebebiyle diğer doğal afetlerden ayrılmaktadır. Kuraklık; meteorolojik, tarımsal, hidrolojik ve sosyo-ekonomik olarak teknik yapılara sahiptir. Ayrıca çoraklık, yeryüzünün herhangi bir yerinde egemen olan fiziki coğrafya denetçilerinin ve uzun süreli atmosfer dolaşımı düzeneklerinin oluşturduğu sürekli yağış ve nem açığı koşulları ya da klimatolojik kuraklık şeklinde tanımlanmaktadır. Çoraklık ve kuraklıkta yağış az ve sıcaklık yüksektir, ancak çoraklık uzun süreli, yani kalıcı, kuraklık ise kısa süreli ve geçicidir. Kuraklığın uzun süreli ve kalıcı hale gelmesi, bir bölgeyi çorak hale getirmaktedir.
Su kaynaklarının bilinçsiz kullanımı ve beklenen yağışların meydana gelmemesi ve beklenen talebi karşılayamadığı durumda kuraklığın kendini hissettirmeye başladığı görülmektedir. Günümüzde kuraklığın bir doğa olayı olmaktan çıkmasına neden olan şey, insanoğlunun yaşam biçiminin, dünya su döngüsüne geri dönülmez biçimde zarar vermesidir.
IPPC, iklim değişikliğinin kuraklıkla ilgili beklenen etkileri arasında, nehir debilerinin yüksek enlemlerde % 10-40 artacağını, orta enlemlerdeki kurak bölgelerde ve kurak tropikal bölgelerde ise % 10-30 azalacağını öngörmüştür. Yüzyıl boyunca buzullarda ve kar örtülerinde depolanmış bulunan su miktarı düşerken, dünya nüfusunun altıda birinin yaşadığı, su ihtiyacı dağlardaki buzullara ve kar örtülerine bağımlı olan ülkelerde su kıtlığı artacağı bildirilmiştir.
Su kaynaklarının ekolojik kurallara aykırı kullanımı, sulak alanların kurutulması, akarsu yataklarının değiştirilmesi, nehir sularının dev barajlarda depolanması, yeraltı su depolarının boşaltılması, suyun bitkisel ve hayvansal üretimde büyük miktarlarda kullanımı, ekolojik su döngüsünün en önemli bileşenleri deniz ve okyanus sıcaklıklarını ve yeryüzü sıcaklığını kalıcı bir şekilde artıran karbon döngüsünün bozulması başlıca faktörlerdir. Sonucunda, yüzey ve yeraltı suları, kullanılabilir su miktarı ve kalitesi, tarımsal ürün miktarı ve kalitesi, hidroelektrik üretimi, sanayi, doğal yaşam ve bütün bunlara bağlı sosyal ve ekonomik yaşam üst düzeyde olumsuz etkilenmektedir.
Suyla ilgili en önemli sorunlardan biri, suların endüstriyel ve biyolojik atıklarla kirlenmesidir. Yapılan son çalışmalara göre dünya çapında 1,8 milyar insan içme ve kullanma suyu olarak lağım sularıyla veya dışkıyla kirlenmiş su kullanmaktadır. Her yıl 2 milyon kişinin yetersiz ve kirli su kullanımına bağlı hastalıklardan öldüğü, bu sayının 361 bini beş yaş altı çocuklardan oluştuğu bildirilmektedir.
3. TÜRKİYE’DE KURAKLIK SORUNU
Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili olması ve engebeli topoğrafyafik yapısı itibariyle küresel ısınma ve etkilerinden en fazla etkilenen ülkelerden birisidir. Türkiye’nin, Akdeniz Havzası’nda yaşanan iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden de (yağış rejimlerinin değişmesi, seller, yağış miktarının azalması, yüzey ve yer altı sularında azalma, kuraklık, sıcak hava dalgalarına bağlı yaşanan ekolojik bozulmalar, ölümler ve vektör kaynaklı hastalıklarda artışlar, orman yangınları, erozyon, tarımsal üretkenlikte değişiklik, toprağın niteliğinde değişim, yüzey sularında kayıplar ve seller vd.) doğrudan ve dolaylı olarak önemli ölçüde etkilendiği bilinmektedir. Tüm bu etkiler gıda üretimi ve kırsal kalkınma için ihtiyaç duyulan su kaynaklarının varlığı üzerinde önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
IPCC raporlarına göre; Türkiye’de yıllık sıcaklıkların bugüne oranla 3-5 oC civarında artacağını tahmin edilmektedir. Max Plank Meteoroloji Enstitüsü Küresel Modeli ve Jeofizik Akışkanlar Dinamiği Laboratuvarı Küresel Modeli’ne göre 2016-2040 yılları arasında ısınmanın genellikle 0,5-1,5 oC derece arasında olacağı, ilkbahar ve yaz aylarında kıyı Ege’de 1,5 oC derecenin üzerinde bir ısınmanın olacağı öngörülmektedir. Hadley Küresel Çevre Modeli’ne göre 2041-2070 periyodunda birinci modele göre yaz mevsiminde sıcaklık artışı 2-3 oC dereceyken, kış mevsiminde Doğu Akdeniz’de 2-3 oC, diğer bölgelerde ise 1,5-2 oC derecelik artış olabileceğine işaret edilmiştir.
TBMM Küresel İklim Değişiklinin Nedenlerini ve Alınacak Önlemleri Araştırma Komisyonu’nun raporuna göre ise yüzyılın son çeyreğinde (2071-2099) Türkiye’de yaz aylarında sıcaklıklar 6 oC dereceye kadar artabileceği bildirilmiştir. Türkiye’nin dünya üzerinde kuraklığın sürekli tehdit oluşturduğu ‘yarı kurak’ iklim kuşağında yer aldığı kaydedilen raporda, 2021-2098 dönemi tahminlerine göre “kuraklık şiddet yüzdeliklerinin bir üst kuraklık sınıfına doğru kayma eğilimi göstereceği ve bunun bazı bölgelerde daha fazla hissedileceği vurgulanmıştır. Yağış miktarlarında ise aynı dönem için azalmaların ilkbaharda %20-50 aralığında, yaz mevsimlerinde ise %60’lara varabileceği öngörülmüştür. Raporda, Türkiye’de en fazla sıcaklık artışının 2071-2099 periyodunda 4-4,5 oC derecelik artışla Fırat-Dicle havzasında olacağı vurgulanırken yağışlarda en fazla azalışın Batı Akdeniz, Burdur ve Antalya havzalarında ve %30’ların üzerinde olacağına dikkat çekilmiştir. Çoraklık tanımına göre ise yarı-kurak ve kuru-yarı nemli bölgelerimizin tamamı çorak bölgeler olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca bu bölgelerin tamamı uzun süreli kuraklıklar ve yanlış arazi kullanımı nedeniyle çölleşme riski taşımaktadır. Çorak bölgelerin tüm yüzölçümüne oranı % 34 olduğundan, iklim değişikliğinin etkilerinin gelecekte daha da artması ile bu arazilerin kaybedilmesi riski çok yüksek olarak görülmektedir.
Türkiye’de toplam kullanılabilir su tutarı, 112 milyar m3 olarak hesaplanmaktadır. Kişi başına düşen su miktarlarına göre ülkeleri sınıflandıran Falkenmark İndeksi’ne göre 2040 yılında dünyada %40’ın üzerinde su stresi yaşanacağı öngörülmektedir. Türkiye’de ise kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.342 m3 olup 2040 yılında 1.120 m3’e düşeceği tahmin edilmektedir. Ülkemiz yarı nemli orta enlem bölgesinde bulunmaktadır ve Türkiye’de çölleşmeye eğilimli yarı kurak ve kurak-yarı nemli arazilerin, ülke topraklarının yaklaşık % 30’unu kapsamaktadır. Bu değerlere göre Türkiye, su stresi yaşayan ülkeler arasındadır.
Ülkemizin de içinde yer aldığı Akdeniz Bölgesi’nin sıcaklığının artmasıyla orta, güney ve güneydoğu bölgelerimiz şu an için bile yarı kurak iklim kuşağı içerisinde ve çölleşme riski ile karşı karşıya bulunmaktadır. Kış yağışlarının 2070 yılına kadar %50 azalması beklendiği Ege, Akdeniz ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri yağış azlığı bakımından, İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük kentler de su arz ve talep dengesinin daha da kötüleşmesi bakımından kuraklık ve su kıtlığının yüksek olduğu yerler olarak görülmektedir.
Türkiye’de kuraklık ve su kıtlığı tarım ve enerji sektörlerine ek olarak pek çok sektör için tehdit durumuna gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye, bir yandan iklim değişikliği nedeniyle kullanılabilir su miktarı baskı altında olan, bir yandan da nüfusu, üretim hacmindeki artış ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi nedeniyle su kullanımı hızla artan bir ülkedir.
4. KURAKLIK VE TARIM
İklim değişikliği, tarım sektörünün karşılaştığı zorlukları daha da şiddetlendirmektedir. İklim değişikliğinin neden olduğu sıcaklıklar, yağış değişimleri ve aşırı hava olaylarının sıklığı ve yoğunluğu, tarım ve tarımsal gıdalar üzerindeki baskıya katkıda bulunmaktadır. Kaynak kıtlığı ve çevresel kalite sorunları ortaya çıktıkça, bu zorlukların üstesinden gelinme aciliyeti de artmaktadır.
Tarımsal kuraklık, bitkilerin çıkış ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması ile ürün kalitesini ciddi oranda etkilemekte olup ekonomisi tarıma dayalı olan bölgeler için en temel sorunlardan biridir. Kuraklığın yaşandığı bölgelerde yağışların beklenen düzeyinde altında kalması, düzensiz yağış rejimleri, artan nüfusla beraber su kaynaklarının kontrolsüz ve plansız kullanımına bağlı olarak su kaynaklarının nitelik ve nicelik olarak azalması ile bitkisel ve hayvansal üretimde beklenen verim sağlanamayacaktır. Ayrıca tarımsal üretimde beklenen bu etkiler, sıcaklık, su ve bölgeler arasındaki faktörlerin nasıl etkileşime girdiğine de bağlı olacaktır.
Bozulan ekosistemler nedeni ile bitki deseni ve ürün profilindeki değişimler, bitki ve hayvan hastalıklarındaki artışlar, kuraklık nedeni ile tarımsal verim kayıpları ve çölleşme, ormanların kaybı ile biyo-çeşitliliğin kaybı bu günün sorunları olarak bilinmektedir. Son 30 yılın raporlarına göre yaz dönemi 2-3 gün uzarken sonbahar 1,5 gün civarında gecikmiştir. Tarımsal büyüme periyodunun 10-20 arasında genişlediği görülmüştür. Uluslararası tarım raporlarına göre; 2100 yılında küresel ortalama sıcaklıklar 4 oC derece artacak olursa, bu kuraklık felaketi ile karşı karşıya kalabilecek tarım arazilerinin oranını %15’ten %44’e çıkartacaktır. Aynı durum için kuzey yarı kürede sulamaya ihtiyaç duyulan tarım arazilerinin oranı da %20 artacaktır.
Tarım açısından dünyanın en zengin topraklarına ve en uygun iklimsel özelliklere sahip ülkemizde şimdiden küresel ısınma nedeni ile Türkiye’nin yaşayacağı en önemli doğal afet kuraklıktır. Büyük bir kısmı yarı-kurak bir iklimin etkisi altında olan Türkiye, küresel ısınmadan en fazla etkilenecek ülkelerin başında gelmektedir. Bunun en önemli sebebi Türkiye’nin hemen güneyinde bir çöl kuşağının bulunması ve ısınmayla birlikte bu kuşağın kuzeye doğru ilerlemesidir.
Dünyada ve Türkiye’de kullanılan suyun yaklaşık %70’i tarım sektöründe sulama amaçlı değerlendirilmektedir. Türkiye’nin su ayak izinin % 89’unu tarım meydana getirirken, tarımın su ayak izinin % 92’si bitkisel üretimden, % 8’i otlatma kaynaklıdır. Bitkisel üretimin su ayak izinin en büyük kısmını %38’lik oranla tahıllar ve daha sonra %31 ile yem bitkileri oluşturmaktadır. Bu rakamlar önümüzdeki yıllarda yaşanacak su kıtlığının öncelikle hem bitkisel, hem de hayvansal gıda üretimini etkileyeceğini göstermektedir. Özellikle hayvancılıkla geçinen topluluklar hem yem, hem de su azlığından dolayı besi hayvanlarını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacaklardır. Ayrıca 34 oC derecenin üzerinde her 1 oC derecelik artışın hayvan sağlığını bozarak et ve süt üretiminde kayıplara yol açacağı bilinmektedir.
Önümüzdeki on yıllar içerisinde ülkemizde yağışların yaz mevsiminde %5-15 ve yazın toprak neminin de %15-25 oranları arasında bir değerde azalacağı tahmin edilmektedir. Hadley İklim Modeli’ne göre 2050 yılında, Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde 5 temel üründe; buğdayda %7,5, mısırda %10, ayçiçeğinde %6,3, pamukta %2,2 gibi verim azalmaları olacağı hesaplanmıştır. Tahminlere göre, 2050-2080 arasında incir üretimi ise %9-14 oranlarında azalma beklenmektedir. Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030 yılına kadar 18 cm-12 cm’lik, 2050 yılına kadar 38 cm-14 cm’lik ve 2100 yılına kadar 65-35 cm’lik bir yükselme görüleceği hesaplanmaktadır. Sulu tarım yapılan Çukurova ve benzeri yöreler kuraklık nedeniyle mısır veriminde %43-58 oranlarında azalma öngörülmektedir.
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bulunduğu konum itibari ile Türkiye, küresel iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ve gelecekte de etkilenecek ülkelerden biridir. Ülkemizde nüfus ve yapılaşma yoğunluğunun artışı ve kentleşme dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda, yakın gelecekte su kıtlığı sorunuyla karşı karşıya kalınacaktır. Geçmiş dönemlerde yaşanan kuraklık olayları, gelecek dönemde karşılaşabileceğimiz tehlikenin habercisi niteliğindedir. Bu durumda suyu, yaşamın tüm alanlarında, enerji ve hizmet sektöründen tarım ve sanayiye kadar tüm sektörlerde akılcı, tasarruflu, yeterli ve etkili bir biçimde kullanmayı benimseyerek tüm yanlış alışkanlık ve uygulamalar ile tüketim kalıplarımızı acilen değiştirmemiz gerekmektedir.
Su yönetimi; canlıların ve toplumun bütün kesimlerinin ihtiyaçlarını dikkate alarak, havza bazında su kaynaklarının etkin kullanımını sağlamak, korumak ve olumsuz etkilerini kontrol altına almak maksadıyla yapılacak koordinasyon, planlama, organizasyon, yatırım, izleme, izin, denetim ve yaptırım faaliyetlerinin bütünü olarak ele alınmaktadır.
Bu konuda ilk olarak, kuraklık konusunda kriz yönetimi anlayışından risk yönetimi anlayışına geçiş sağlanmalıdır.
Bireylerin su kullanımı konusunda gerekli olan kişisel hassasiyetlerinin yanısıra bölgesel idarelerin yapabilecekleri bazı tedbirler de giderek önem kazanmaktadır. Bunlar arasında, sulama sistemlerindeki kayıp/kaçaklar önlenmesi, atık suyun geri kullanımıyla ilgili çalışmaların arttırılması, yer altı sularının rezerve edilerek ve korunması, yağmur suyu hasadı ile toplanan suyun kullanım suyu olarak değerlendirilmesine yönelik çalışmaların ve mevzuat düzenlemelerinin yapılması, kent ve çevresinde kullanılabilecek su kaynakları küresel iklimden nasıl etkileneceği belirlenerek kentlerin ideal nüfus, tarım ve sanayi kapasitelerinin hesaplanması, içme suyu ile kullanma suyu birbirinden ayrılması ile su arz ve talep dengesi kurularak kent planlanmasının yapılması suyun kontrol altına alınmasında başlıca tedbirler olarak bilinmektedir. Ayrıca Avrupa’nın iklim değişikliğine adaptasyon portalı Climate-ADAPT benzeri bilgi ve eylem planı ortamların/yayınların oluşturulması tüm faydalanıcılara yol gösterici bir rehber olabilecektir.
Tarımda iklim değişikliği etkilerinin azaltılması ve adaptasyon hedeflerinden ödün vermeden hükümetlerin sürdürülebilir verimlilik artışı sağlamasına yardımcı olabilecek üç reform başlığı hedef alınmalıdır:
-Ulusal düzeyde, daha geniş sosyal, ekonomik ve çevresel politika ortamları tarafından gönderilen sinyaller, sürdürülebilir, iklim dostu, esnek ve üretken bir tarım sektörünün hedeflerini desteklemelidir.
-Sektör düzeyinde, sürdürülemez üretim sistemleri üreten ve iklim değişikliğini daha da arttıran politikaları kaldırılarak teşvikleri genel tarım politikası çerçevesinde doğru bir şekilde almalıdır.
-Çiftçi düzeyinde, iklim değişikliğine cevap verirken, aynı zamanda sürdürülebilir verimlilik artışına katkıda bulunan uygulamaları benimsemek için çiftçi kapasitesini arttırmaya yönelik teşvikler üzerinde durulmalıdır.
Tarımsal su kaynaklarımızın ve yağış rejimlerinin durumları iyi belirlenerek ülkemiz tarım havzalarında uygun bitki türlerinin ekilmesi, sürdürülebilir bitkisel üretim ve hayvancılık açısından çok önemli olacaktır. Giderek artan meteorolojik afetlerden korunmak için tarıma yönelik erken uyarı ve kapsamlı sigorta uygulamaları entegre bir yaklaşım içinde ele alınarak geliştirilip, çeşitlendirilerek yaygınlaştırılmalıdır. Kamuoyunun iklim değişikliği, kuraklık ve sürdürülebilir su kullanımı konularında bilinç düzeyi artırılmalı ve tüm paydaşlar sürece dahil edilmelidir. Türkiye’de sudan sorumlu bakanlıklar ve kamu kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, sulama birlikleri, ziraat odaları, çiftçiler ve su ticareti yapan şirketler vb. gibi ilgili tüm tarafların arasında ilkeli, tutarlı, sürekli ve dinamik bir diyalog sağlanmalıdır.
Yakın gelecekte olası bir kuraklık sonucunda etkilenecek bölgelerin önceden tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınabilmesi için Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Uzaktan Algılama gibi etkin yöntemlerin kullanılması zaman, maliyet, alan büyüklüğü baz alınarak geniş kapsamlı çalışmaların yürütülmesi, mekânsal ve niteliksel verilerin planlı ve kontrollü şekilde bilgiye dönüştürülmesi bakımından yetkili uzman, kurum ve kuruluşlara önemli avantajlar sağlayacaktır. Buna ek olarak, teknolojik yenilikler kullanılarak tarımsal sulamada modern tekniklerin tercih edilmesi, su kaynaklarının korunması, iyileştirilmesi ve kullanılması, su yönetiminin planlı ve kontrollü biçimde gerçekleştirilebilmesi, iklim koşullarına göre ürün deseninin bölgesel olarak değiştirilmesi, kuraklığa dayanıklı bitkilere ilişkin güncel envanterin çıkartılması ve bitki yönetimi konusunda çalışmalar yapılması, verimli tarım alanlarının korunması ve mevcut ekili dikili tarım alanlarının genişletilmesi, üreticilere gerekli teşvik, destek ve eğitim programlarının sunulması gibi strateji ve politikalar kuraklıkla mücadele kapsamında değerlendirilmelidir.
Acil eylem planlarının hazırlanması, erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, eğitim ve yayın yoluyla kuraklık tehlikesi ile ilgili farkındalık oluşturulması, sürdürülebilir ve uygun arazi yönetim planlamasının yapılması, kuraklık gözlenen bölgelerde arazi kullanım planlamasının yanı sıra geçim planlamasının yapılması, orman yangınlarına karşı üst düzey tedbirlerin alınması, boş arazilerde ağaçlandırma yapılması, devlet yatırımlarında kuraklık gözlenen bölgelere öncelik verilmesi, ekili ve dikili alanlarda su yönetiminin daha hassas biçimde yapılması, su yönetiminde ulusal ve uluslararası düzeyde koordinasyonunu sağlanmalı, su kaynaklarının kıyı suları dahil olmak üzere koruma-kullanma dengesi gözetilerek, sucul çevrenin ekolojik ve kimyasal kalitesinin korunması ve geliştirilmesini sağlamak amacıyla havza bazında nehir havza yönetim planları hazırlanmalı ve suların sanayi ve atıklarla kirletilmesinin önüne geçen ekolojik bir yaklaşım benimsenmelidir.
Su kıtlığı yaşanan riskli bölgelerde tarım sigortaları özellikle teşvik edilmeli, toprak yapısının ve neminin korunması için doğrudan ekim ve azaltılmış toprak işleme yaygınlaştırılmalı, iklime ve bölgeye uyumlu bitki/hayvan çeşitleri ve ırkları geliştirilmeli destek verilmeli, çayır ve meralar korunmalı ve kullanım etkinliği artırılmalı, hayvan beslenmesinde kuraklığa dayanıklı yem bitkilerinin üretimi teşvik edilmeli, arazi toplulaştırma faaliyetleri çevresel döngü dikkate alınarak hızlandırılmalı, üretim planlaması ile belirlenen ürünlerin havzada yetiştirilmesi desteklenmeli, bitkinin su ihtiyacı dikkate alınarak sulama planlaması yapılmalı, su tüketimi düşük olan alternatif bitki deseni desteklenmeli, suyun tasarruflu ve verimli kullanılması konusunda üreticiler bilinçlendirilmeli, yer altı barajlarının oluşturulması, damla sulama sistemlerinin kullanımı yaygınlaştırılmalı, küçük ve orta ölçekli tarla sahibi çiftçiler, çiftlik rezervuarları’ kurarak alternatif su kaynakları geliştirmeye yönlendirilmeli ve özetle su varlığımıza göre tarımsal faaliyetler düzenlenmelidir.
Bu sayede sürdürülebilir tarımsal verimliliğin arttırılması, tarımsal üretime yön veren kesimin tarım topraklarını terk etmesinin önüne geçilebilmesi ve kuraklıkla doğrudan mücadele edilmesi sağlanabilecektir. Ayrıca, bu sürecin doğru biçimde yönetilmesi, yalnızca tarım alanlarının korunmasını değil, aynı zamanda ekolojik dengenin devamlılığını sağlayarak bu alanların yapılaşma baskısı altında kalmasına engel olacaktır.
Kaynaklar:
Anonim, 2017. Türkiye’nin iklim değişikliği uyum stratejisi ve eylem planı, http://webdosya.csb.gov.tr/db/destek
Aras, İ., 2021. Damla sulama yöntemi. Su Yönetimi ve Sulama Sistemleri s49-60.
Bastas, K. K., 2014. Impacts of climate change on plant diseases. Turkish-German Agricultural Sciences Workshop on Global Climate Changes and Effects to Agriculture, Aydın Turkey .
Bastas, K. K., 2017. The effects of climate changes on plant diseases: conclusions and research gaps. International Workshop Plant Health: Challenges and Solutions, Workshop Book p35, 23-28.
Bastas, K. K., 2019. Climate changes and potato production. Agriculture Agenda, 52: s60-11. ISSN: 2636-8900
Bastas, K. K., 2021. Agriculture and climate change. Workshop on the Impact of Climate Change on Sustainable Water Management in Agriculture, 2021, Konya
Bastas, K. K., 2021. Impacts of climate changes on plant-beneficial microorganism ınteractions. Turkish Journal of Agriculture – Food Science and Technology 9(sp): 2594-2603.
Bastas, K. K., 2022. Impact of climate change on food security and plant disease. Microbial Biocontrol: Food Security and Post Harvest Management, Springer Nature Press, DOI : 10.1007/978-3-030-87289-2.
Duyar, M., 2021. Küresel iklim değişikliği su kaynaklarını savaş hatlarına dönüştürüyor. http://www.aa.com.tr/tr/analiz, 5s.
IPCC, 2021. Climate Change 2021 The Physical Science Basis, IPCC AR6 WGI full report, 3949p. https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg1
Kadıoğlu M., 2001. Kuraklık kıranı, Güncel Yayıncılık, İstanbul, 125ss.
Kadıoğlu M., 2012. Türkiye’de iklim değişikliği risk yönetimi, Türkiye’nin İklim Değişikliği II. Ulusal Bildiriminin Hazırlanması Projesi Yayını, 172ss.
Kadıoğlu M., Ünal Y., İlhan A., Yürük C., 2017, Türkiye’de iklim değişikliği ve tarımda sürdürülebilirlik, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu, http://www.hidropolitikakademi.org/wp-content/uploads/2017/11
Karagöz E., Akan K., Bastas K. K., 2014. An evaluation of the effects of global warming on plant diseases and a sample of Konya province. 2nd International Symposium on Drought and Desertification, Abstract Book p74.
Partı̇ göç, N. S., Soğancı, S., 2019. Küresel ı̇klim değişikliğinin kaçınılmaz sonucu: kuraklık. Dirençlilik Dergisi 3(2), 287-299.
Sayın, A., 2021. İklim Krizi. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-58678549
Şahin Ü., Kurnaz L., 2014. İklim değişikliği ve kuraklık, Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi, Stiftung Mercator Girişimi, http://www.ipc.sabanciuniv.edu/wp-content/uploads/2014/10/IPM, 38s.
Turan, E. S., 2018. Türkiye’nin ı̇klim değişikliğine bağlı kuraklık durumu. Doğal Afetler ve Çevre Der. 4(1), 63-69,
Türkeş M., 2012. Türkiye’de gözlenen ve öngörülen iklim değişikliği, kuraklık ve çölleşme, Ank. Ün. Çevre Bil. Dergisi, 4(2), 1-32.
Türkeş, M., 2012. Türkiye’de gözlenen ve öngörülen ı̇klim değişikliği, kuraklık ve çölleşme, Ank. Ün. Çevre Bil. Dergisi, 4 (2), 1-32.
Türkeş, M., 2021.Türkiye’nin su iklimi, iklim değişikliği ve kuraklık bağlamında Türkiye’de su ve kuraklık yönetiminin kısa bir değerlendirmesi. https://www.iklimhaber.org
Türkeş, M.,2008. Gözlenen iklim değişiklikleri ve kuraklık: Nedenleri ve geleceği, Toplum ve Hekim 23, 97-107.3.
Zoray, F. ve Pır, A., 2007. Küresel ısınma problemi: sebepleri, sonuçlar, çözüm yolları. Yıldız Teknik Ün. Çevre Müh. Bl., İstanbul.