Tarım sektörü, uzun süredir yapısal sorunlarla karşı karşıya. Artan girdi maliyetleri, piyasa istikrarsızlığı ve üretici gelirlerindeki dengesizlik, çözüm bekleyen başlıkların başında geliyor.
Atılacak her adımın, üreticinin gerçeklerini merkeze alması büyük önem taşıyor.
Göstermelik değil, kalıcı ve yapıcı çözümler zamanı. Zaten 4. Tarım ve Orman Şurası bunun için yapıldı.
Son günlerde yeniden gündeme gelen Hal Yasası düzenlemesi, bu açıdan dikkat çekici.
Ancak unutulmamalı ki, yalnızca yasal değişikliklerle kalıcı sonuçlar elde etmek mümkün değil.
Geçmişte de benzer amaçlarla çıkarılan yasalardan beklenen fayda sağlanamadı.
Gıda güvenliği, bugün yalnızca bir tarım meselesi değil, aynı zamanda bir milli güvenlik konusudur. Dünyanın dört bir yanında ülkeler üretimlerini koruyacak politikaları güçlendirirken, bizim de benzer bir bakış açısıyla hareket etmemiz gerekiyor.
Üretici, artan maliyetler karşısında ayakta kalmaya çalışıyor; kimi zaman ürün para etmiyor, kimi zaman emeğin karşılığı alınamıyor. Borç dağ gibi büyüyor.
Bu tablo, sadece üreticiyi değil, tüm toplumu etkiliyor. Çünkü gıda üretiminin sürdürülebilirliği, doğrudan soframıza gelen ürünlerin bolluğu ve fiyatıyla ilgilidir.
Şimdi buraya kadarını tarım sektörünü takip eden, etmeyen herkes biliyor.
YASA ÖNEMLİ AMA YETERLİ DEĞİL
Ticaret Bakanlığı tarafından görüşe açılan ve kamuoyunda “Hal Yasası” olarak bilinen, tam adıyla Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun üzerine yapılmak istenen değişiklikler, tedarik zinciri açısından değerlidir.
YASA TASLAĞINDA NE VAR?
Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni taslak düzenlemeye göre, sebze ve meyve ticaretine dair birçok yetki belediyelerden alınarak Bakanlığa devrediliyor.
Bu kapsamda, toptancı hallerinin kurulması, açılması, taşınması ve kapatılması artık belediyeler yerine Bakanlık iznine bağlı olacak.
Üreticiden doğrudan ürün alma zorunluluğu getirilerek zincir marketlerin ürünlerinin yüzde 20’sini doğrudan üreticiden ya da üretici örgütlerinden alması istenecek. Amaç, üretici-tüketici arasındaki fiyat farkını azaltmak.
Tüm satışlar için Hal Kayıt Sistemi’ne bildirim zorunlu hale gelirken, sistemin sadeleştirilmesi hedefleniyor. Üretici örgütlerine destek artırılacak; bu örgütlere yapılan satışlarda gelir vergisi alınmayacak ve örgütler, sadece üyelerinin değil, diğer üreticilerin ürünlerine de aracılık edebilecek. Bu madde uygulanabilirse çok yerinde…
Yeni düzenlemeyle birlikte çiftçiler, ürün bedellerini daha geç alabilecek. Komisyoncular 20, vadeli satışlarda 30 gün içinde ödeme yapmakla yükümlü olacak.
Hal dışında satış yapan tüccarlara yeni sınırlamalar getirilerek yalnızca sanayici ve ihracatçılara satış yapmaları şart koşuluyor. Ayrıca, hal içindeki aktörlerin birbirinden alım-satım yapmasına da yasak geliyor.
Cezalarda ciddi artışlar söz konusu. Hal Kayıt Sistemi’ne bildirim yapmayanlara ve usule aykırı davrananlara verilecek para cezaları katlanıyor; bazı durumlarda ceza 1 milyon liraya kadar çıkabiliyor. Süresinde ödenmeyen mal bedelleri için yüzde 25 oranında ceza uygulanacak. Bozulan ürünleri uygunsuz biçimde imha edenler 200 bin lira ceza ödeyecek ve desteklerden mahrum bırakılacak. Gerçeğe aykırı analiz raporu düzenleyenlere verilecek ceza da 10 bin liradan 178 bin liraya çıkarılıyor.
Son olarak, üretim fazlası dönemlerde fiyatların düşmesini önlemek amacıyla depolanabilen ürünler için kira ve nakliye desteği verilmesi için Bakanlığa yetki tanınacak. Bu destekle arz-talep dengesinin daha sağlıklı kurulması ve fiyat dalgalanmalarının önlenmesi amaçlanıyor.
Ancak bu düzenlemeyle birlikte, üretimin temel sorunlarını da gözeten bir yaklaşım benimsenmeli.
Fiyatların istikrarı sadece aracılık sistemiyle değil, üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve çiftçinin desteklenmesiyle sağlanabilir. Yani bu yasa ancak daha geniş bir reformun parçası olursa etkili olur.
ÜRETENİN GÜCÜ, ÜLKENİN GÜCÜDÜR
Tarımda dönüşüm, üreticiyi sistemin merkezine koyarak mümkün olur. Girdi maliyetlerini düşürmeden, planlı üretim yapısını kurmadan, çiftçiye hak ettiği desteği vermeden hiçbir yasal düzenleme tek başına başarı sağlayamaz.
Türkiye’nin üretim gücünü artırmak, hem ekonomik büyümenin hem de toplumsal refahın anahtarıdır. Bu nedenle, yasa değişiklikleriyle birlikte, tarımsal üretimin tüm paydaşlarını kapsayan, uzun vadeli ve sürdürülebilir politikaların eş zamanlı olarak hayata geçirilmesi gerekiyor.
Çünkü güçlü üretim, güçlü toplum demektir. Çiftçiye güven vermeyen hiçbir adım, bizi kalıcı çözüme ulaştıramaz.
YANITLANMASI GEREKEN SORULAR ORTADA
Sebze ve meyve ticaretine dair yapılması planlanan düzenlemeler konuşulurken, akıllardaki sorular netleşiyor. Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru’nun gündeme getirdiği şu sorular, yalnızca üreticilerin değil, sektörün tamamının yanıt aradığı başlıklardır:
- Hale bildirim mecburiyetinin ne faydası oldu? Hal kayıt sistemindeki rakamlar ne kadar doğru?
- Hale girme zorunluluğu, üreticiye veya tüketiciye gerçekten fayda sağladı mı?
Market ve pazarlarda ürün etiketi zorunlu… Peki, hallerde etiketleme uygulanıyor mu?
Alıcıların ürün fiyatlarını ve miktarını görebileceği bir borsa salonu var mı?
Türkiye genelinde kaç halde soğuk hava deposu bulunuyor? - Üretici birliklerine tahsis edilen %20 oranındaki dükkân hakkı ne kadar uygulanabiliyor?
Hal ve rüsum vergilerinden elde edilen gelir ne kadar? Bu gelirlerin ne kadarı gerçekten hallerin iyileştirilmesine harcanıyor? - Hallerde marketlere ait dükkânlar bulunuyor mu? Bu durum üreticiye ya da tüketiciye katkı sağlıyor mu?
- Belediyelerin denetim ve hizmet kapasitesi yeterli mi?
- Üretilen yaş meyve-sebzenin %20’si fire veriyor. Ambalaj, nakliye ve depolama şartları yeterli mi?
- Haldeki alım-satım işlemleri gerçekten kayıt altında mı?
- Üreticiden tahsil edilen hamaliye ve aktarma ücretlerini kim belirliyor? Bunlar belgeleniyor mu?
Tüm bu sorular, Hal Yasası’nın yalnızca teknik bir düzenleme değil, doğrudan üretici refahı ve tüketici erişimiyle ilgili olduğunu ortaya koyuyor. Ve unutulmamalı ki, bu yasa daha önce de birçok kez gündeme geldi, değiştirildi, yeniden yazıldı. Ancak hiçbirinde gıda enflasyonuna kalıcı bir çare üretilemedi. Çünkü asıl sorun, sadece yasada değil; uygulamada, denetimde ve üretim politikalarının bütüncül olmayışında yatıyor.
Bu nedenle, artık sadece yeni bir yasa değil; sahada çalışan, şeffaf, denetlenebilir ve üretimle entegre bir sistem inşa etmenin zamanı geldi. Gerçek çözüm, sistemin tamamına bütünsel bakabilmekte gizli.

